21 Mart 2013 Perşembe

alık cemre'nin dudak ısırtan macerası



sevgili sadık okuyucularım kuzey güney'in 66.bölümüyle ilgili nokta atışı yaptığımı hepiniz fark etmişsinizdir. simay-barış-cemre kaosuyla ilgili tüm tahminlerim tuttu. cemreyi barış'ın sersemletmesinden, şömine maşasıyla simay'ın saldırmasına, hatta barış'ın simay'a hakaret edeceğine, simay'ın karar değiştirip köşke gelmesinden güney-simay ilişkisinin nasıl oluşacağına her şeyde ben haklı çıktım.



sevgili barış, biliyorsun dizinin başından beri seni severim. ancak son dediğin hiç olmadı. simay'a hitap şeklin o kafanın yarılmasını hak ettiğini gösterdi canım. ayrıca sana hiç yakışmadı. ancak yine de seni severim. daha önce buradan söylediğim gibi  ölmeyeceğini biliyordum ve bunun için mutluyum. tabii ki seni fatanın simay olduğunu söylemediğine sevindim ancak sırf seni birilerinin tehdit ettiğini biliyor diye bunu söylememen biraz koftiydi. sonuçta barış, simay için yalan söylüyor dese herkes barış'a inanır. hem simay, barış'ın neyle tehdit edildiğini bilmiyor ki. gerçi kuzey güney'in senaryosunun aksiyon kısmı biraz zayıf. bunu bir kez daha, cemre'nin maşayı eline alıp her noktasına dokunmasıyla anladık. esas kız ve esas oğlanın asla doğru yoldan çıkmama kuralı 2000'ler de bozulmuştu, kuzey güney sayesinde yeniden gündeme geldi. keşke barış önümüzdeki bölüm finalinde uyansaydı falan da ne bileyim başka bir kurgu olsaydı. bir de düşünüyorum mehmet ada öztekin nasıl çekerdi bunları diye... çok heyecanlanıyorum eski yönetmeninin çektiğini düşününce. eminim barış'ın uyanma sahnesi ve bölümün başındaki ağır çekim 'olay anı' görüntülerini farklı yapardı. böyle duygusuz, etkisiz şeyler izlemezdik mehmet ada öztekin çekseydi hala. dediğim gibi senaryonun hareketli kısımları emanet kalıyor. mehmet ada çekerken büyük ihtimalle değişiklikler yapıyordu ve vurucu oluyordu. ece yörenç ve melek gençoğlu senaryosunun en iyi kısımları; durgun ve zaman zaman durum komedisi olan sahneler. öbür türlüsü yapay kalıyor. yine de ece-melek ikilisi yerli dizi sektöründe çok şey değiştiren bir senaryo şablonuna sahipler. sonuçta yaprak dökümü ve aşk-ı memnu çok şey değiştirdi sektörde. neyse diziye dönersek barış'a son bir sözüm var: ben sana demiştim, simay'a bulaşan yanar canımıniçi. bu arada simay da o kadar profesyonel ki normalde insan el izlerini silmeyi unutur, simay her yere dağılmış el izlerini sildi. simay'ın kadehi de kırıldı. üstelik cemre kırdığı için cemre'nin el izi de kaldı. zaten barış ile bahçede seviştiler. sevişme anı ile ilgili bulgularda yok sayılır. bir de herhalde kimse bahçeye bakmaz. bu arada simay, güney'in yanağına kondurduğun o öpücük çok tatlıydı. yerim seni.


cemre cemre cemre.... biliyor musun sana hiç acımıyorum. hani birisine çok aşık olursun da birlikteyken gözün onda başkasını görmez sonra ayrılırsın iki ay sonra 'nesini sevdim ben bunun' dersin ya sende benim için öylesin cemre. bir ışık var sandım, nice insanlarla senin yüzünden kavga ettim. bende sevilmesi garanti olan bir karakteri temsil eden banudan bile bir ara senin yüzünden nefret ettim(sevmemem için hiçbir sebep yoktu aslında. çünkü zengin, güzel, kötü ve sarışındı). ama iyi ki doğru yolu buldum da kurtuldum. önce banuyu sevdim sonra da seni tamamen bıraktım. bu yüzden sana hiç acımıyorum. başına gelen her şeyi hak ettin. hele hele görüş gününde yüzünde aptalca bir mutlulukla kuzey'i beklemen yok muydu. kızım kuzey yüzünden başına gelmeyen kalmadı hala sarı pipi de sarı pipi. ama sana torpil kuzey saçlarını kestirip gelmiş, adam olmuşta gelmiş. yukarıdaki fotoğrafı incelemeye devam edersek; ebru sinaner fırtınasının başladığını görürüz. sonunda sinanerlerin üstlerindeki bütün yüklerden kurtulup dizinin sonunda eski elit ve mutlu hayatlarına geri dönme çalışmalarına başlamalarına sevindim. banucuğumda dizide kendisine yakışan tek kişi olan can bey'e yeşil ışık yakmaya başladı. can bey de dizide bir tek banu ile olabilir zaten. ikisinden harika bir çift olur. yeni bir saf kan sarışın gen doğar. gerçi lise dizisi gibi sürekli aynı insanların arasında crosslar olup durması biraz saçma ama neyse. gelecekteki sinanerlerin mutlu günlerine barış'ın burak çatalcalı'nın arabasını sabote etmesi gölge düşürür bir tek. güney sinaner'e gelirsek(artık onun adı bu) bu kadar pure evil olması biraz garip. gerçi kesinlikle destekliyorum yaptıklarını ama keşke daha soft olsaydı. dizi de günlük yayınlanan latin dizilerine dönmeseydi. ha ben onları da çok severim orası başka. latin dizilerinin bir kültür olduğu zamanda çocuktum ve onlar arasında büyüdüm ve bundan memnunum ancak öğleden sonra hikayeleri öğleden sonra da, prime time hikayeleri prime time da kalsın lütfen. ha bir de zeynep konusu var. esas kız yapmaya çalıştılar olmadı, kötü kadın yapmaya çalıştılar olmadı. şimdi ferhunde/firdevs/mukaddes yaratmaya çalışıyorlar ama yine olmuyor. onlarda her şeyi görür bilirlerdi ya; buna da her şeyi gösterecek, duyuracaklar. ama olmuyor işte. ne olursa olsun kız diziye gerçek anlamda giremiyor. ne kadar sonra girdi ama ferhat'ın kızı deniz bile daha esas karakteri dizinin. hatta taksici bile(tam kuzey'in kalemi çünkü). ama yine de ben eskisi kadar bir zeynep düşmanı değilim. nefret etmiyorum, nötrüm.
handan hanım, şeref ve demet'in simay'ın evinde -sırf coca-cola reklamı için- cemre'nin hapse girmesini kutladıkları sahneden bahsetmek istemiyorum ve gözlerimi deviriyorum
kuzey güney bütün bu teknik ve yapısal problemlere rağmen yayındaki diğer dizilerden çok daha iyi oyunculuk sergileyen oyunculara sahiptir. oyuncuları ve doğal-durağan sahneleri olmasaydı zaten dizi tarihimize adını kara harflerle yazdıran unutulmaz dizisi kadar çekilmez olurdu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder