fark ettim ki ben hep aynı dizilerden bahsediyorum. kuzey sawyer, güney jack ve cemre de kate olmuş çıkmış ancak artık zaman adanın öteki tarafındakilerle yani izlediğim ve aşina olduğum diğer dizilerle ilgilenme zamanı.
ilk olarak atv de pazartesiden, karadayıdan başlamak istiyorum. tamam kenan yakışıklı, çetin tekindor iyi oynuyor ancak bergüzar korel'in betliği dizinin genel havasını kasvete bürümüş durumda. ve ayrıca çok merak ettiğim bir konu çetin tekindor hapisten çıkınca nasıl devam edecek dizi? çünkü dizinin başka bir olayı yok.
kanal d de ise pazartesileri bir ömürdür arka sokaklar vardı. ancak bir konsept değişikliğine giderek kanal d kendi içinde günün tarzını değiştirerek yalan dünyayı hafta başına koydu. nurhayat, açılay, çağatay, tülay ve zerrin gibi bombalardan sonra nurhayatın abisini de dahil ederek geniş bir güldürü malzemesi havuzuna sahip oldu. aslında yalan dünyayı çok sevebilirdim ama sırf 'sadece avrupa yakası seyrediyorum' cular yalan dünyaya sardıkları için sadece biraz seviyorum.
salıları ise atv de yeni başlayan ve beni müptelası eden benim için üzülme var. fragmanlarını gördüğümde 'ay hiç sevmem fakir fakir dizileri' demiştim ama pekte öyle fakir fakir bir dizi olmadığını anladım. yalnız merak ettiğim dizinin ilk bölümünde vurulan ve ikinci bölümünde ölen ahmet ile ilgili tantananın baya abartılması. fulya zenginer artık tam bir esas oldu yalnız tansel öngel biraz dizideki diğer erkeklere göre geri kalıyor. çağlar ertuğrul ekranların yeni yeni golden boyu ancak biraz mimiksiz. öykü çelik bu dizi ile iyi bir şans yakaladı. selin şekerci'nin canlandırdığı karakter ise çok deli bakıyor korkuyorum. bu dizinin bir problemi de pilotun biraz karışık olmasıydı. yani game of thrones tarzı karışık aile ilişkileri biraz bizim izleyicilerimiz için zordu. ancak en sevdiğimiz şey olan ajitasyonun dozu yerinde olduğu için çabuk ısındık. birde bu dizi ile ilgili tespitim anaerkil aile düzeni ve esas kızımızın kimliği yüzünden ötekileştirilmemesi.
salı ise kanal d ikinci sezon dağılan konusunu ve tarzını toparlamaya çalışan öyle bir geçer zaman ki ile ekranda. mete ve osman'ın ikisininde aşık oldukları kızın ülkücü abisini tuttum ben ancak fazla beyaz yüzü ve kendine beş beden büyük ceketleri ile olgun sevgilisi beni korkutmuyor değil. bunun dışında dizide mete-ayça-osman aşk üçgeni, berrinin betlikleri, canım ciğerim hakanın maceraları, soner-dadı aşkı filizleri, hasefe ananın ölümü yenen kişiliği, cemile'nin yeni avını-arif-de diğer erkekler gibi ölüme gün be gün yaklaştırması ve carolin'in tanrısal karakterliğini taçlandırması gibi şeyler var ama ben pek öyle eskisi gibi zevkle izlemiyorum artık.
yanlış hatırlamıyorsam hayatımın rolü de salıydı. yakında bitecekmiş ve ben onunda biteceğini daha başlamadan söylemiştim. bazı yapımcılar fazla mı iyimser yoksa bu işi hiç mi bilmiyorlar onu anlamadım.
ustura kemal ise herhalde insanların ulusalcı duygularını tetikliyor çünkü naz elmas'ın normal karakterleri canlandırırken bile betlettiği dizilerin yanında artık modası geçmiş rum karakter rolü ile nasıl bu dizinin devam ettiğini anlamıyorum.
çarşambaları ise biliyorsunuz ben kuzey güney izliyorum, dahası kitleniyorum. ancak muhteşem yüzyıl da gözümden kaçmıyor değil. bu aralar tarihi olaylardan kurgulanan dizimiz pek popüler hemde. neyse hürrem-firuze çekişmesi baya sıktı hak verirsiniz ki. galiba bu haftaki bölümde hürrem onunda icabına bakacak. pargalı da eskisi kadar lokomotif bir karakter değil, sadece zamanının dolmasını bekliyor ki bence çoktan doldu.
pis yedili desen tamamen bir kafa boşaltıcı bu yüzden onu çok seviyorum çünkü izlerken gerçek anlamda hiçbir şey düşünemiyorsunuz.
perşembeleri ise cumanın eski yıldızı kayıp şehir var. valla ben bu diziyi çok seviyorum ancak buradan senaristlerine seslenmek istiyorum: biliyorum toplumsal sorunlara parmak basmak istiyorsunuz ama böyle hepsini de lönk diye sırayla karşımıza çıkarmayın. trans bireylerin uğradığı ayrımcılıktan göçe, ensestten afrikadaki çocuk askerlere, fazla mesai ücretlerinden hafiften hafiften hissettirilen terörde madalyonun öbür yüzüne ve abimin tahminiyle büyük ihtimalle dedenin 6-7 eylül olayları ile ilişkisi çıkmasına oradan türbana kadar geniş bir yelpazesi var dizinin. tamam izlemesi çok keyifli de mesela hani bir bölümü sadece bir olaya ayırabilirler böyle hepsi aynı anda ağır geliyor ama yine de çok çok iyi bir dizi. benim özel olarak hayran olduğum insanlar listesinde olan gökçe bahadır'ın performansı ise resmen dillere destan. tam bir tanrısal karakter. üstelik perşembeleri yayınlanan ve fahriye evcen'in bir hizmetçiyi canlandırdığı dönem dizisi veda'nın da bitmesi ile-veda için ben yeni yıla doğru ve ya yeni yıldan sonra bitecek demiştim- gününe geçerek leyla-nejla savaşının galibi olduğunu göstermiştir canım gökçe bahadırcım.
umutsuz ev kadınları desen tamam iyi hoşta sahneler çok uzuyor. izlemesi yoruyor insanı. perşembenin bu iki buram buram 'kadın' kokan dizisinin durumları, beren saat'in intikam'ının perşembeye gelmesi ile ne olur bilmem. ikisinden birisinin biteceği kesin belki de başka bir çözüm bulurlar bilmiyorum ama ben duygusal olarak umutsuz ev kadınlarının biteceğini düşünüyorum. ancak mantığım devreye girdi mi kayıp şehir gider diyorum-ki bunu hiç istemiyorum- ama biterse de kayıp şehir oyuncularının cvsinde kesinlikle altın bir yer edecek. belki ben bilmem eşim bilir belası biter de kayıp şehir cumartesiye, umutsuz ev kadınları da esas gününe pazara geçer.
starda ise fazla uzun sürmeyeceğini önceden söylediğim ancak tahmin ettiğimden daha uzun süren ağır roman yeni dünya var perşembeleri. ilk insanların hikayelerinden kesitler sunuyor bize bu yapımda. kadın-erkek iş bölümü, doğru düzgün kimsenin bir mesleği de yok e zaten kanun düzende yok sözde iyilerimiz adam kaçırarak zenginden fakire falan vererek boş vakitlerini dolduruyorlar. yakında ateşi bulacaklar ki ben buldukları bölüm final yapacaklarını düşünüyorum.
kurtlar vadisi pusu da tam gaz devam. şuan ne işliyorlar bilmiyorum ama bu kadar senede ne illuminati kalır ne tarikat ne derin devlet.
huzur sokağı ile ilgili 'tutmaz ama ilk elemelerde gitmez' demiştim ancak belli ki sezonu çıkaracak ama yine de ben ikinci sezonun biraz zorlanma olacağını düşünüyorum. şükran fazla iyi(yalnız sinem öztürk çok iyi seçim rol için), kutsinin bulunmaz hint kumaşı olmadığı-buradan birbirinin zıttı gibi gösterilen onu paylaşamayan feyza ve şükran'a sesleniyorum aslında en temelde, öncelikle insan sonra kadın olduğunuz için birbirinizden ayrışamazsınız-, güven hokna'nın zevkle izlettirdiği, selin demiratar'ın bunca yıldır hırtlığından başka bir şeyini geliştirmediğini gördüğümüz ve yeşim salkım'ın yüzünden şer akarcasına kötülük yaptığı(bir bölümde haç kolyesi taktığını düşünürsek dizinin evreninde ne kadar kötü olduğunu anlarız) alternatif bir dizi olarak cumaları atv de seyircilerini bekliyor huzur sokağı.
show tv de ise cumaları emir'in yolu, çağatay ulusoy'un 5-10 yaş arası hayranlarını beklemekte.
arka sokaklar ise yeni gününde her türlü suçu çözmeye devam etmekte.
birde cumartesilerinin kalitesiyle gün aşırı yayınlanan beni affet ve deniz yıldızının da gerisinde olan atv dizisi alev alev var. takılarının %90 indirime girdiği zamanda euromodadan alındığı(ki euromoda hep %50 indirimde), kadın karakterlerinin abiye giydiği zaman ortamın zevksiz mezuniyet balolarına döndüğü paçozluk ötesi bir dizi alev alev. yani hande soral'ın dünyanın en fakir insanını canlandırdığı küçük kadınlarda bile giydiklerinin maliyeti daha fazladır. çeken ekibin kötülüğünden midir nedir oyuncuların hepsi de çok kötü oynuyor bir de buna tülin oral'ın aşırı teatrel halleri eklenince(ki tv dizilerinde teatrel oyunculuk hiç inandırıcı değil bence. yıldız kenter de bu yüzden ekran yüzü olamayanlardan) dizi sadece izleyip gülmek isteyenler için yerli yerinde.
başka ne vardı cumartesi? haaa eskiden favori cumartesi dizim lale devri vardı. serenay sarıkaya'nın kendi sesinden 'yalnızlık senfonisi' şarkısını dinlediğimiz son bölümünden sonra oda bitti(yeşim öldükten sonra o diziyi var saymadığımı biliyorsunuz değil mi?)
yaklaşık bir kaç saat önce ise suskunlar pazar ekranındaki yolculuğuna veda etti. ecevit'in ölümü de çok tanıdıktı. ikinci sezonun biraz zorlama ilerlediğini daha önce dile getirmiştim. bir de ben suskunlardaki ecevit ve bilal'in takındığı drama queen triplerini sevmiyorum. önce uçurum sonra suskunlar umarım kayıp şehir de bitmez ve son alternatif dizimizi de kaybetmeyiz.
bir de krem var pazarları denk gelince bile tansiyonum düşüyor, izlesem ne olurum bilmiyorum
adanın öbür tarafında işler böyle gidiyor. bakalım reyting ölçüm cihazı black smoke hangilerini ekranlardan silecek?
oh iyi oldu bu izlemediğim ve seninde neden sevdiğini anlamadığım, kuzey güney yazılarından başka bişey okuyabildim sonundaa
YanıtlaSilSevmemin sebebi her ne kadar elestirsemde ece-melek tarzini sevmem ancak bundan sonraki bir iki projeye onlarinda zamaninin dolacagini dusunmekteyim.ahah siz isteyin her zaman farkli seyler yazarim
Sil